A NVERSTES SOBE KAMU HUKUKU ULUSLARARASI HUKUK VE
ÇAĞ ÜNİVERSİTESİ SOBE KAMU HUKUKU ULUSLARARASI HUKUK VE TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL SORUNLARI ERMENİ SORUNU (TARİHİ) Meral Ünal
SUNUM PLANI GİRİŞ ERMENİ İSMİ, MİTOLOJİK KAYNAKLARDA ERMENİLERİN ANADOLUYA GELİŞ TARİHLERİ OSMANLIDA ERMENİLER VE ERMENİ İLİŞKİLERİ DÜNYADAKİ MİLLİYETÇİLİK HAREKETLERİNİN ERMENİLERE YANSIMASI KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNDE ERMENİLER CUMHURİYET DÖNEMİNDE ERMENİ SORUNU GÜNÜMÜZDE TÜRKİYE'DEKİ ERMENİLER DIŞ GÜÇLERİN ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞINDAKİ ETKİLERİ HRANT DİNK VE ALTINDA YATANLAR HRANT DİNK SUİKASTİ ERMENİ KÜLTÜRÜNÜN BİZDEKİ YANSIMALARI SONUÇ
GİRİŞ Ermeni sorunu ilk defa 1895 yılında ‘Ermeni Patırtısı’ diye tarihe kayıt düştüğümüz olay; aslında siyasi ve stratejik çıkarlarını korumak isteyen dünya güçlerinin, yüzyıllar boyunca birbirini incitmeden yaşayan iki toplum arasına açtıkları sürekli büyüyen bir çatlak veya her geçen gün yeni bir taş koymak suretiyle gökyüzüne doğru yükselttikleri bir duvar projesidir.
Bu gerçeği bakın Halil İnalcık nasıl ifade ediyor: “Rayları dizilmiş yola koyulmuş bir treni arkasından asılarak durdurmaya çalışıyoruz. Ermeni meselesi bizim çok geç kaldığımız bir sorun… Bu bağnaz kampanyayı önlemek çok güç; maalesef olacakları önceden görüp hızlı hareket etmek gibi bir hasleti yok milletimizin. ”
Tarihin aramızda yaşamaya devam eden sorunlarına kesin bir çözüm bulmak elbette zor. Ama en azından pek çok konuda olduğu gibi mevzilerimizi terk ederek problemlerimizle alakalı inisiyatiflerimizi başkalarına kaptırmamak gerek. Fransızlar kadar meseleyi meslek edinmek, Ermeni soykırımının gerçek olmadığını, gerçekte Ermenilerin Türkler'e soykırım yaptığını ortaya çıkaracaktır.
ERMENİ İSMİ, MİTOLOJİK KAYNAKLARDA ERMENİLER Ermeni adına ilk defa M. Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Pers Kralı Darius’un kitabelerinde rastlanır. Asıl ilginç olan nokta şudur ki, Ermeniler kendilerine hiçbir zaman “Ermeni” dememişler, bilâkis kendilerini “Haiklar” olarak adlandırmışlardır. Ermeni adı, Ermeniler tarafından sonradan benimsenmiş olup, bu isim aslında coğrafi bir bölgeye işaret etmektedir. Bu bölge, Doğu Anadolu Bölgesi’dir.
Çünkü M. Ö. 3. Binyıla ait Akkad çivi yazılı belgelerinde de Doğu Anadolu bölgesine “Armanu” yada “Armenia” denilmekteydi. Demek oluyor ki, Ermenilerin bu bölgeye gelmesinden yaklaşık 1600 yıl önce de Doğu Anadolu Bölgesi “Armenia” adıyla anılıyordu.
İşte Pers Kralı Darius, hakimiyeti altında bulunan ve muhtemelen batıdan göçmen olarak gelen bu yabancılara “Armenia Bölgesinde oturanlar” anlamına “Ermeniler” ismini vermişti. Şu hususu da özellikle belirtmek isteriz ki, Ermenilerin, adı geçen bölgede kendilerinden önce oturan Urartularla da herhangi bir akrabalıkları söz konusu değildir. Çünkü Urartuların dili Asyanik kökenli olduğu halde, Ermenilerin dili Hint. Avrupai dillerdendir.
MİTOLOJİK KAYNAKLARDA ERMENİLER
ERMENİLERİN ANADOLUYA GELİŞ TARİHLERİ Öyle sanıyoruz ki Ermeniler, M. Ö. 8. yüzyılda vuku bulan Trak göçleri neticesinde Anadolu’ya gelmişler ve iki asır göçebe bir hayat yaşadıktan sonra, Urartu Devletinin yıkılmasını fırsat bilerek gelip onların topraklarına yerleşmişlerdi. O halde Ermenilerin Anadolu’daki tarihleri M. Ö. 6. yüzyıldan daha geriye gitmemektedir.
Halbuki, çivi yazılı metinlerden öğrenildiğine göre Türkler, M. Ö. 3. Binyılın sonlarından itibaren Anadolu’da mevcutturlar ve Anadolu’nun kaderinde önemli roller oynamışlardır. Ermeniler, Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Büyük İskender’in daha sonra sırasıyla Selevkosların, Romalıların, Bizanslıların, Selçuklu Türklerinin ve nihayet Osmanlı Türklerinin egemenliğinde yaşamışlardır.
OSMANLIDA ERMENİLER VE ERMENİ İLİŞKİLERİ Ermeniler, Anadolu’da yaşadıkları uzun zaman içerisinde hiçbir zaman bağımsız olamamışlar, mütemadiyen himaye altında yaşamışlar ve karşılığında da vergi ödemişlerdir. Fakat şurası gerçektir ki, en iyi muameleyi Türklerden görmüşlerdir. Hatta Osmanlı İmparatorluğu döneminde, kendilerine, devletin üst kademelerinde birçok görevler verilmiştir.
OSMANLIDA İLK ERMENİ SORUNUN ORTAYA ÇIKIŞI (AYAKLANMALAR) Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren emperyalist devletlerin teşvik ve tahrikleriyle, memleket içerisinde karışıklıklar çıkarmaya ve devlet için problem olmaya başlamışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise devlet isyan ederek sivil Anadolu halkını katletmeye başlamışlardır. Osmanlı yönetimi de 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarmış olduğu Tehcir Kanunu ile Ermenileri göçe zorlamıştır.
Ermeniler, tehcir sırasında Osmanlı ordusunun yüz binlerce Ermeni’ye soykırım uyguladığını iddia etmektedirler. Halbuki, gerçek bunun tamamen aksini ortaya koymaktadır. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yapılan kazılarda çok sayıda toplu mezarlar ortaya çıkarılmıştır ki, Müslüman Türklere ait olan bu mezarlar, Ermenilerin değil Türklerin soykırıma uğradığının en açık delillerindendir. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Sözde Ermeni soykırım iddialarının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Soykırıma uğrayanlar Ermeniler değil, Türkler olmuştur.
DÜNYADAKİ MİLLİYETÇİLİK HAREKETLERİNİN ERMENİLERE YANSIMASI Aydınlanma Çağıyla ortaya çıkan laik yaklaşımlar, ruhbanların otoritesini kökten sarsmıştı. 1830’lardan sonra ortaya çıkan liberal-sosyalist akımlar, bu durumu daha da sağlamlaştırdı. Muhtelif Avrupa şehirlerinde eğitim gören Ermeni gençler, İstanbul’a döndüklerinde bambaşka fikirlere sahiptiler. Onlar artık kendilerini Ermeni milletinin aydınlanmasında vazifeli sayıyorlardı.
Serbestçe ibadet yapmasından, can ve mal güvenliğine önem verilmesinden dolayı devlete minnettar olan reayanın yerini eşit haklar isteyen, hatta bağımsızlık peşinde koşanlar almıştı. 1863’te kabul edilen Ermeni Milleti Nizamnamesi, Fransız tipi laikliğin Avrupa’da moda haline gelmeye başlayan sosyalist-liberalist görüşlerin bir yansıması idi. Bağımsız bir idareye kavuşmanın mümkün olabileceğinin Ermeniler tarafından benimsenmesi, özellikle 1877 -1878 Türk-Rus Savaşı ile söz konusu oldu. İngiliz-Türk Konvansiyonu, Ermenilere İngiltere’den yardım alabileceklerini öğretti. ”
Ermeniler, bağımsızlığın gecikmesi üzerine büyük devletlerin fiilî müdahalesini sağlamak için tedhiş eylemlerine yöneldiler. İlk büyük isyan, 1894 yılının yaz aylarında Sason’da meydana geldi. Çeteler tarafından tahrik edilen Ermeniler, o zamana kadar ödedikleri vergilere karşı çıktılar ve Bekiran ile Zeydan aşiretlerine saldırdılar. Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte Hınçak Partisi beklediği fırsatın ortaya çıktığı düşüncesiyle saldırılar, katliamlar, sabotajlar gerçekleştirdi.
KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNDE ERMENİLER Ermeniler Mustafa Kemal’in önderliğinde başlatılan Milli Mücadele sırasında da düşmanca hareketlerine devam etmişlerdir. Gerçekten, başta ABD olmak üzere, Batılı devletleri arkasına alan Ermeniler, Doğu Anadolu Bölgesi’nde bir Ermenistan Devleti kurmak amacıyla Türklerle mücadeleye girmişler, ancak Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa tarafından mağlup edilmişlerdir. 3 Aralık 1920’de Ermenilerle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti arasında Gümrü Antlaşması imza edilmiştir.
Fakat anlaşmadan bir gün sonra, Ermeni toprakları, Rus Kızılordusu’nun işgaline uğramış ve Erivan’da Sovyet Ermeni Cumhuriyeti Hükümeti kurulmuştur. Bu nedenle, Gümrü antlaşması onaylanamamıştır. Bunun yerine 16 Mart 1921’de Sovyet Rusya ile Moskova’da bir antlaşma yapılmış ve bu antlaşma, 27 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce de onaylanmıştır. Böylece, Doğu Cephesi ve bu cephede savaştığımız düşmanlarımızla olan ilişkilerimiz düzelmiş gibi görünüyordu.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ERMENİ SORUNU Fakat özellikle, 1960’lı yıllardan sonra, Ermenilerin, Türkiye ve Türkler aleyhindeki faaliyetleri, yeniden artmaya başlamıştır. Ancak, şurası bir gerçektir ki, Osmanlı Arşivlerinde ortaya çıkarılan ve ilim aleminin hizmetine sunulan yüzlerce belge, Ermeni iddialarının hiçbir gerçek dayanağı olmadığını, açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır. Şunu da hemen belirtelim ki, Ermeniler, genellikle Türk-Yunan İlişkilerinin gerginleştiği dönemlerdi sahneye çıkmışlar ve hatta, Rumlarla işbirliği içerisine girmişlerdir.
Milli Mücadele sırasında yaşanan bu durum, 1990 yılının başlarında yeniden yaşanmıştır. Hatırlanacağı üzere, Ermeni. Azeri çatışmasının hemen ardından Yunanlılar, Batı Trakya’daki soydaşlarımıza karşı insanlık dışı hareketlerde bulunmuşlardır. Ermeniler halen Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal altında tutmaktadırlar. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmeye çalıştığı şu sıralarda gündeme getirilen en önemli konulardan biri, Türkiye’nin, Ermeni soykırımını kabul etmesi noktasında yoğunlaşmaktadır.
Ayrıca Türkiye’den Ermenistan sınır kapısını açması ve Türkiye ile Ermenistan arasında ticari ilişkilerin başlatılması istenmektedir. Eğer Ermenistan, Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istiyorsa, her şeyden önce tarihin derinliklerinde kalmış olan sözde Ermeni Soykırım iddiasından vazgeçmeli, ardında da işgal altında tuttuğu Azeri topraklarını boşaltmalıdır.
ŞEHİT DİPLOMAT VE GÖREVLİLERİMİZ
"Ermeniler adına cinayetler işleyen ASALA katillerini protesto etmek için kendimi yaktım. Öleceğim ama pişman değilim. Şimdi kurtulacak olsam kendimi bin kez daha yakarım. Türkler ve Ermeniler kardeştir. Başta Fransa olmak üzere Ermenilerle Türklerin arasını açmak isteyenlere lanet olsun. Ben Ermeni kökenliyim ama Türküm, Atatürkçüyüm. Türk yurttaşıyım!"
GÜNÜMÜZDE TÜRKİYE'DEKİ ERMENİLER Türkiye'deki Ermenileri üç gruba ayıran görüşler vardır. Elbette bunların alt grupları da var. İlki Türkiye'de özellikle de İstanbul'da yaşayan geleneksel Ermeni toplumu veya Hıristiyan Ermeniler. Resmî olarak devlet tarafından kabul edilen Ermeniler. İkinci grup özellikle Ermenistan'ın bağımsızlığından sonra Türkiye'ye, daha doğrusu İstanbul'a çalışmaya gelen ve çoğunlukla kaçak çalışan Ermeniler veya göçmen Ermeniler. Üçüncüsü ise Müslüman Ermeniler. Bu gruba 'Ermeniyim' diyen ve Müslüman olan, ya da en azından kimlikte Müslüman yazanları dahil ediyorum. ”
DIŞ GÜÇLERİN ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞINDAKİ ETKİLERİ A- ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞINDA KİLİSENİN ROLÜ Ermeni sorununda büyük güçlerin hamiliğinin kazanılmasında olduğu gibi, Müslüman halkın Hıristiyan Ermenileri katlettiği şeklindeki yalan haberleri yayarak ve propaganda yaparak bu ülkelerin kamuoylarını harekete geçirme görevini de kilise üstlenmiştir.
Ermeni Kilisesinin milliyetçilik hareketlerinde ve Ermeni sorununda ön safta yer almasının siyaset sosyolojisi acısından izahı ise, giderek laikleşen ve etnik temeli daha belirginleşen Ermeni Milliyetçiliği hareketinde ve ayrılıkçı faaliyetlerde kilisenin kurum olarak siyasi ve sosyal tabanını kaybetme endişesi seklinde değerlendirilebilir.
B-BATILI GÜÇLERİN ERMENİ SORUNU İLE İLGİLİ POLİTİKALARI Viyana Kongresi’nin 1815 yılında ele aldığı önemli meseleler, genel olarak Osmanlı Devleti’ne müdahale niteliğini taşıdığından ilerideki yüzyıl içerisinde bu mevzuların gerekçelere dayanılması hasebiyle, bu saplantının önemli bir kısmı Ermeni sorununa indirgenecektir. İşte günümüzde de uluslararası kamuoyunu meşgul eden ve Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırı niteliği taşıyan bu sorun aslında Batı orijinli bir sorundur.
1. İngiltere ve Ermeni Sorunu İngiltere'nin XVIII. yüzyıldan itibaren Doğu'yu ve İslam Dünyası'nı elde etmek için yaptığı mücadeledeki durumunu tayin eden hususlardan birincisi, Hindistan'ın muhafazası kaygısı, ikincisi İngiltere'nin 90 milyondan fazla Müslüman tebaayı elde tutma çabası idi. Bu sebeplerle, XVIII. Yüzyılın ikinci yarısından sonra İngiliz siyasetinin temelini, Doğu'da Hindistan, Batı'da ise Mısır oluşturacaktır. İngiltere'nin Osmanlı Devleti’nin "Sadık Tebaası" olarak bilinen Ermeni unsuru üzerinde güttüğü siyaset ve onun Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurmak için giriştiği diplomatik faaliyet, işte bu siyası temele dayandırılmıştır.
İngilizler aynı zamanda Osmanlının Türk-İslam milletleriyle de bağlantısını kesmek amacıyla Doğu Anadolu’da bir Ermeni varlığını uygun görmüştür. Ancak 1919 yılına kadar Ermenilere destek veren İngiliz siyaseti Rusya’nın ihtilal ile uğraşması ve dengelerin değişmesiyle bu desteği Ermenilerden geri çekerek onları kaderine terk etmiştir.
2. Rusya ve Ermeni Sorunu Osmanlı Devletinin yıkılması gerektiğini hasta adam tabiri ile ortaya koyan Rusya, kendi menfi siyasetini birinci derecede Osmanlı toprakları üzerinde uygulamıştır. Tekrar olsa da sıcak denizlere inme programını Balkanlar ve doğudan denemek isteyen Rusya, aslında İngiltere Almanya ve Fransa arasındaki sömürge yarışında kendine yer bulmak istemişti. 3 Mart 1878 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Ayastefanos Antlaşması'nın 16. Maddesi Ermenilere ayrılmıştı.
devlet ilişkilerinde karışıklıklara yol açabileceği ileri sürülerek, Osmanlı Devleti'nin Ermenilerin de içinde bulunduğu mevcut mahallerde derhal ıslahat yapmayı ve Ermenilerin bölgedeki diğer etnik unsurlar olan Kürtlere ve Çerkezlere karşı korunmalarını sağlamayı taahhüt ettiği belirtiliyordu. Bu antlaşma ile Ermeni adı, ilk defa milletlerarası bir antlaşmaya geçirilmiş oluyordu. Doğal olarak bölgede savunmasız kalan Müslüman ahali Ermeni tecavüzlerine karşılık verecek dinamik yapıda olmadığından bu harekâta maruz kalmıştır.
3. Diğer Devletlerin Ermeni Sorununa Bakışı Ermeni meselesinin resmi olarak ortaya çıkışının 1878 Ayestefanos ve akabinde imzalanan Berlin Antlaşmasıyla olduğunu daha önce belirtmiştik. İngiltere ve Rusya’nın bunda etkili rol üstlenmesi diğer devletlerinde duruma kayıtsız kalamayacağı sonucunu çıkarmış, ticari ve siyasi merkezde bulunan tüm batılı devletler duruma müdahil olmuşlardır. Böylece Fransa, İtalya Almanya ve ABD gibi devletler konuyla yakından ilgilenmiş, devamlı bu mevzuyu gündemde tutarak bundan nemalanmaya çalışmışlardır.
Ermeniler, özellikle Fransız İhtilali sonrasında milliyetçi tavırlarla Fransız ileri gelenleri tarafından kışkırtılmıştır. Fransa Osmanlı toprağına gelen seyyah ve tüccarlar tarafından da ayrılıkçı fikirleri Osmanlı milletleri içinde yaymaya çalışmıştır. Bunların yanında Fransız misyoner ve dini kuruluşlar da Ermeni milletleri tarafından ilgi görmüş ve bu kuruluşlar gizliden Ermeni propagandasına destek vermişlerdir.
ABD’nin bu konudaki tarihi sürecine bakacak olursak 1900’lü yıllara uzanmamız gerekecektir. Çünkü o yıllarda Osmanlıdan ABD’ye yoğun bir Ermeni akını başlamıştır. Bu durum ABD içinde kurulan ayrılıkçı derneklerle ileri seviyelere taşınmıştır. Ermeni Diasporası ABD’den sık Türkiye’ye gelerek olaylara karışmışlar ve olaylarda elebaşılığı yapmışlardır. 1830 yılında Osmanlı-ABD yasasına göre gelişen bu olaylar neticede iki devlet arasında hukuki sorunlara yol açmış ve ABD’nin bunlara engel olmaması da desteklediğinin açıkça kanıtı olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı ile yayınlanan Wilson Prensiplerinin 12. Maddesi ise Doğu Anadolu’yu kana bulayacaktır. Yapılan bilimsel çalışmalarda Doğu Anadolu Bölgesi’nde 500. 000 Müslüman’ın bu yolla katledildiği saptanmıştır. Sonuç olarak başka ülkelerin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmasının hangi durumlara yol açtığı açıktır. Bugün hala devam eden bu sorunun baş mimarı işte bu devletlerdir.
HRANT DİNK VE ALTINDA YATANLAR HRANT DİNK SUİKASTİ Hrant Dink Suikastı Agos’ta yayınlanan “Ermeni Kimliği” başlığı altındaki bir yazı dizisinin 13 Subat 2004 tarihli “Ermenistan’la Tanışmak” adlı sekizinci yazısında geçen “Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermenilerin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur. ” cümlesi birçok gazetenin köşe yazısında yer aldı. Türk düsmanı olarak lanse edilmeye baslandı.
Bu yayınların sonrasında 26 Subat günü bir grup ülkücü, Agos’un kapısına gelerek “Ya sev ya terk et”, “Kahrolsun ASALA”, “Bir gece ansızın gelebiliriz. ” sloganlarını attı ve yapılan konuşmada “Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir. ” şeklinde konuşuldu.
Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na başvurularak “Türklüğü tahkir ve tezyif” ettiği gerekçesiyle Dink’e 301. Maddeden dava açılması talep edildi. Dava sonucunda Dink, “Türklüğü tahkir ve tezyif etmek” suçundan 6 ay hapis cezası aldı ve ceza ertelendi. Dink’in dava sürerken ceza alırsa ülkeyi terk edeceğine dair açıklaması karardan sonra kendisine hatırlatıldığında “Avukatlarıma danışacağım. Yargıtay'da temyize başvuracağım ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne de gideceğim. Bu süreçlerden herhangi birinden aklanamazsam ülkemi o zaman terk edeceğim.
Çünkü böylesi bir suçla mahkûm olmuş birinin benim kanaatimce aşağıladığı diğer yurttaşlarla birlikte yasamaya hakkı yoktur. ” şeklinde verdiği cevabın Agos dahil tüm medya ve basın tarafından yayınlanmasına rağmen sadece Agos sorumlularına ve Dink’e yargıyı etkilemeye çalışmak suçundan dava açıldı.
Bu yargılamalar devam ederken çıkan haberlerde Dink’in “Türklüğü aşağılamak” tan yargılandığı belirtiliyor ve yargılandığı cümleye yer veriliyordu. Bu arada, Dink’e tehdit içeren çok sayıda eposta, telefon ve mektup geliyordu. Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde Agos gazetesinin binası önünde öldürüldü. Her kesimden cinayeti kınayan ve suçluların bir an önce yakalanmasını isteyen demeçler verildi.
Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin FETÖ bağlantısı iddiasıyla yürütülen yeni soruşturma kapsamında Ekim 2015'te hazırlanan iddianamede, dönemin emniyet istihbarat dairesi başkanı Ramazan Akyürek ve istihbarat şube müdürü Ali Fuat Yılmazer hakkında "kasten adam öldürme" suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, dönemin İstanbul il emniyet müdürü Celalettin Cerrah ve istihbarat daire başkanı Sabri Uzun’un ise "görevi kötüye kullanma" suçlamasından altı yıla kadar hapis cezası talep edilmektedir.
2008 yılında azınlık olmanın nasıl bir sey olduğuna verilen cevap ise söyledir: “Kısacası karısık olmaktır biraz azınlık olmak. Geleni yaşamaktır biraz. Arada bir yalnız hissetmektir. Tıpkı Hrant’ın dediği gibi, “‘güvercin’ kadar ürkek hissetmektir…Tedirgin olmak biraz…Ama bağlı kalmak sevdiği şeylere… Sonunda ne olursa olsun…”
ERMENİ KÜLTÜRÜNÜN BİZDEKİ YANSIMALARI Avrupa toplumu da olmayan Ermenilerdeki ateş muhtevalı inancın kaynakları arasında Türk inanç sistemi aranılmaz mı? Bu sistemde od/ateş bir külttür. [31] Ateşteki bu kuvvelerin aklayıcı paklayıcı olduğuna da inanılır. Ermeni Folkloru Kafkasya’da Doğu Türkleri, Gürcü ve Rus, Ortadoğu’da ise, Batı Türklerinin etkisinde ve izindedir. ” Ermeni abecesinde Türk ses ve harflerinin yer almış olduğunu Prof. Kırzıoğlu’nun çalışmalarından biliyoruz. Ermeni Alfabesindeki “B”, “E”, “İ”, “DZ”, “K”, “N”, “Ç”, “R”, “V”, “NG” gibi harflerin Türk oyma yazısından alındığını F. Kırzıoğlu eserlerinde açıklamaktadır.
Diyarbakır burma kadayıfının ilk ustasının Bingöl’lü Ermeni ustası olduğunu biliyor muydunuz?
Sarı Gelin Türküsü ve Hikayesi https: //www. youtube. com/watch? v=Lx 5 YYLE 4 NMo
SONUÇ Ermenilerin tarih boyunca Türklere yapmış oldukları Soykırımı Hristiyan dünyası ve dünya devletleri ne yazık ki tanımak istemiyor. Ermeniler olmayan bir Soykırımı dünyanın 31 ülkesinde Meclis kararına bağlamışlarıdır. Onlar 80 milyon kitap basmışlardır, tarihî gerçekleri tahrif etmişlerdir. Müslümanlar yer kıtamızda nüfuz çoğunluğunu teşkil etseler bile Türklere yapılan Soykırımla ilgili çalışmalar yeterince yapamıyorlar. Haklı olduğumuzu Dünyaya tanıtamıyoruz. Bu da bizim eksikliğimizdir.
Birleşemiyoruz, birlikte hareket edemiyoruz ve Türkiye Türk Dünyasında öncü role yükselemiyor. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde yapılan kazılarda çok sayıda toplu mezarlar ortaya çıkarılmıştır ki, Müslüman Türklere ait olan bu mezarlar, Ermenilerin değil Türklerin soykırıma uğradığının en açık delillerindendir. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Sözde Ermeni soykırım iddialarının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Soykırıma uğrayanlar Ermeniler değil, Türkler olmuştur.
SABIRLA DİNLEDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER
- Slides: 61