4 Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik Toplumsal Cinsiyet nedir

  • Slides: 71
Download presentation
4. Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik Toplumsal Cinsiyet nedir?

4. Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik Toplumsal Cinsiyet nedir?

Kadın doğulmaz, kadın olunur! n Simone de Beauvoir, 1949 yılında, İkinci Cins kitabını yazıp

Kadın doğulmaz, kadın olunur! n Simone de Beauvoir, 1949 yılında, İkinci Cins kitabını yazıp “kadın doğulmaz, kadın olunur” dediğinde, toplumsal cinsiyet kavramının da temellerini attı. . .

Kadın ve Erkek olmak n Kadın ve erkek olmak, hangi bedende doğduğumuzla, yani biyolojik

Kadın ve Erkek olmak n Kadın ve erkek olmak, hangi bedende doğduğumuzla, yani biyolojik varlığımızla ilgilidir. n Ancak cinsiyet, hiç bir zaman “basit” ve “doğal” gerçeklerden ibaret bir konu değildir. . .

n Çünkü cinsiyet, bir yandan kişisel yaşamlarımızın odağında dururken, bir yandan da toplumsal örgütlenmenin

n Çünkü cinsiyet, bir yandan kişisel yaşamlarımızın odağında dururken, bir yandan da toplumsal örgütlenmenin temel kategorilerinden biridir.

Toplumsal cinsiyet farkları n “Yumurta bile kıramamak”, biyolojik varlığımızla mı ilişkilidir? n Gece sokağa

Toplumsal cinsiyet farkları n “Yumurta bile kıramamak”, biyolojik varlığımızla mı ilişkilidir? n Gece sokağa çıktığında tacize uğrama riskinden korkmak, biyolojik varlığımızla mı ilişkilidir? n Nezaket, yumuşaklık ve vericilik ya da tuttuğunu koparma, cesaret ve kararlılık, biyolojik varlığımızla mı ilişkilidir?

Toplumsal cinsiyet farkları n Kadın ve erkek olmanın anlamı ve kökeni üzerindeki düşünceler, kabaca

Toplumsal cinsiyet farkları n Kadın ve erkek olmanın anlamı ve kökeni üzerindeki düşünceler, kabaca üç grupta incelenebilir: 1) Kadın erkek farkının temelinde biyolojik gerçeklikler vardır 2) Kadın erkek farkı, toplumsallaşma içinde kurulur 3) Cinsiyete ilişkin biyolojik ve toplumsal gerçeklikler, tümüyle toplumsal olarak yapılanmıştır.

1. Toplumsal cinsiyet, doğal farklılıklara dayanır n Kadın ve erkek farklılıkları her kültürde değişik

1. Toplumsal cinsiyet, doğal farklılıklara dayanır n Kadın ve erkek farklılıkları her kültürde değişik biçimler alsa da, farklılığın kendisi evrensel olduğuna göre, temelinde biyolojik, yani türe ait gerçeklik yatmalıdır. n Kadınların doğurganlığı, bu farklılığın kökeninde yatan gerçekliktir. n Bu nedenle kadınlar toplayıcılıkla, erkekler ise avcılıkla uğraşarak ilk işbölümünü gerçekleştirmişlerdir (evrimci yaklaşım)

Toplumsal cinsiyet, doğal farklılıklara dayanır n Kadın ve erkeklerin kromozomları, hormon yapıları, beyin büyüklükleri.

Toplumsal cinsiyet, doğal farklılıklara dayanır n Kadın ve erkeklerin kromozomları, hormon yapıları, beyin büyüklükleri. . . Birbirinden farklıdır. n Bu farklılıklar, örneğin erkeklerin daha saldırgan, kadınların ise daha duygusal olmalarına neden olur (sosyobiyolojik yaklaşım)

Biyolojik temel yaklaşımlarına eleştiriler n Toplumsal cinsiyetin temelinde biyolojik gerçekliklerin yattığı görüşüne pek çok

Biyolojik temel yaklaşımlarına eleştiriler n Toplumsal cinsiyetin temelinde biyolojik gerçekliklerin yattığı görüşüne pek çok eleştiri getirilmiştir. n “Doğal fark” kuramları, kanıtlarını insan topluluklarından değil, hayvanlardan derlerler- çünkü insan topluluklarından bu konuda kanıt toplama girişimleri, yüz yılı aşkın bir süredir, başarısız olmuştur.

n Kadınlarla erkekler arasındaki farklılığın biyolojik mi yoksa kültürel mi olduğunu söylemek, göründüğü kadar

n Kadınlarla erkekler arasındaki farklılığın biyolojik mi yoksa kültürel mi olduğunu söylemek, göründüğü kadar kolay bir iş değildir.

2. Toplumsallaşma yaklaşımları n Biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasında bir ayrım yapmak gerekir:

2. Toplumsallaşma yaklaşımları n Biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet arasında bir ayrım yapmak gerekir: ilki, doğuştan getirdiğimiz özelliklerle, ikincisi ise kültürün içinde geliştirdiklerimizle ilgilidir.

2. Toplumsallaşma yaklaşımları n Toplumsal cinsiyet, bu dünyada başımıza gelen şeylerin bir sonucudur: ailede,

2. Toplumsallaşma yaklaşımları n Toplumsal cinsiyet, bu dünyada başımıza gelen şeylerin bir sonucudur: ailede, okulda, iş yerinde, sokakta. . . n Yani, birincil ve ikincil toplumsallaşma süreçlerinde Öğrenilmektedir.

Cinsiyet rolü n Cinsiyet rolleri, bu rollere eşlik eden kimliklerle birlikte öğrenilir (işlevselci yaklaşım)

Cinsiyet rolü n Cinsiyet rolleri, bu rollere eşlik eden kimliklerle birlikte öğrenilir (işlevselci yaklaşım) n Bu öğrenme süreci, olumlu ve olumsuz yaptırımlarla ilerler: ödüller ve cezalar.

Toplumsal cinsiyet kalıpları n Toplumsal cinsiyet kalıpları, kültürün oluşturduğu kimliklerdir. n Bu kalıplar, küçük

Toplumsal cinsiyet kalıpları n Toplumsal cinsiyet kalıpları, kültürün oluşturduğu kimliklerdir. n Bu kalıplar, küçük yaştan itibaren kız ve erkek çocukların cinsiyet kimliklerinin oluşmasında büyük etki yaparlar. . .

Toplumsallaşma yaklaşımlarına eleştiriler n Toplumsallaşma, sorunsuz bir süreç değildir. Toplumsallaşma “aracıları” birbirlerine karşıt mesajlar

Toplumsallaşma yaklaşımlarına eleştiriler n Toplumsallaşma, sorunsuz bir süreç değildir. Toplumsallaşma “aracıları” birbirlerine karşıt mesajlar verebilir. n Bireylerin bu mesajları algılamaları farklılaşabilir, bunları değiştirebilirler ya da itiraz edebilirler.

3. Toplumsal belirlenme yaklaşımları n Toplumsal cinsiyetin biyolojik bir “öz”ü yoktur. n Bedenlerimiz, doğal

3. Toplumsal belirlenme yaklaşımları n Toplumsal cinsiyetin biyolojik bir “öz”ü yoktur. n Bedenlerimiz, doğal ve tarih dışı gerçeklikler değildir. n Bu nedenle de hem biyolojik varlığımız, hem de toplumsal cinsiyetimiz, toplumsal ilişkiler içinde kurulur ve belirlenir.

Beden: iktidar alanı n Beden eğitimi, diyet, moda, estetik cerrahi, cinsiyet değiştirme ameliyatları. .

Beden: iktidar alanı n Beden eğitimi, diyet, moda, estetik cerrahi, cinsiyet değiştirme ameliyatları. . . Hepsi, bedensel gerçekliğin kültürel olarak belirlenmesine ilişkin örneklerdir.

Bedensel gerçeklik. . . n Kadın ve erkeklere atfedilen özelliklerin her biri her insan

Bedensel gerçeklik. . . n Kadın ve erkeklere atfedilen özelliklerin her biri her insan tekinde bulunur. n Kültür ve toplumsal ilişkiler, bu özelliklerden bazılarını geliştirmemizi, bazılarını ise bastırmamızı gerektirir.

n Bu nedenle, “biyolojik gerçekler” de dahil olmak üzere, insanlara ilişkin her şey, toplumsal

n Bu nedenle, “biyolojik gerçekler” de dahil olmak üzere, insanlara ilişkin her şey, toplumsal süreçler içinde kurulur.

Toplumsal cinsiyet kimliği: Freud ve Chodorow n Toplumsal cinsiyet kimliğinin bireysel düzeydeki oluşumuna ilişkin

Toplumsal cinsiyet kimliği: Freud ve Chodorow n Toplumsal cinsiyet kimliğinin bireysel düzeydeki oluşumuna ilişkin iki önemli kuram, Freud ve Chodorow’unkilerdir. n Chodorow, feminist bir sosyologdur ve Freud’u izleyerek onun kadınların ve erkeklerin benlik yapılarının oluşumuna ilişkin görüşlerini geliştirmiştir.

Sigmund Freud: Anatomi kaderdir. . . n Freud, cinsiyet kimliğinin oluşumunu biyolojik gerçekliklere dayandırır:

Sigmund Freud: Anatomi kaderdir. . . n Freud, cinsiyet kimliğinin oluşumunu biyolojik gerçekliklere dayandırır: penisin varlığı ya da yokluğu. n Ancak bu gerçekliklerin, toplumsal anlamı önemlidir.

Sigmund Freud: Anatomi kaderdir. . . n Erkek çocuklarda hadım edilme korkusu, kızlarda ise

Sigmund Freud: Anatomi kaderdir. . . n Erkek çocuklarda hadım edilme korkusu, kızlarda ise penis kıskançlığı, cinsiyet kimliğinin oluşumunda kurucu önemdedir.

Freud’a feminist eleştiriler n Cinsiyet kimliğinin cinsel organlara ilişkin bir farkındalık tarafından belirlendiği söyleniyor,

Freud’a feminist eleştiriler n Cinsiyet kimliğinin cinsel organlara ilişkin bir farkındalık tarafından belirlendiği söyleniyor, oysa daha zor fark edilen etkenler de vardır n Vajina, “olmayan penis” değildir! n Babanın otorite sembolü oluşu, evrensel bir gerçeklik değildir n Cinsiyetin öğrenilmesi Freud’un dediği gibi beş yaş civarında değil, çok daha erken gerçekleşmektedir.

Nancy Chodorow: benlik sınırları n Annenin rolü, çocuğun cinsiyet kimliğini öğrenmesinde temel önemdedir. n

Nancy Chodorow: benlik sınırları n Annenin rolü, çocuğun cinsiyet kimliğini öğrenmesinde temel önemdedir. n Anneden kopma travmasının nasıl yaşandığı, kültüre nasıl girildiğini de belirler.

n Bu travma, kız ve erkek bebeklerde farklı yaşanır. n Kayıp duygusu kızlarda değil,

n Bu travma, kız ve erkek bebeklerde farklı yaşanır. n Kayıp duygusu kızlarda değil, erkeklerde güçlüdür.

Chodorow’a eleştiriler n Beyaz ve orta sınıf aile modeline dayalı bir kuramı evrenselleştiriyor. n

Chodorow’a eleştiriler n Beyaz ve orta sınıf aile modeline dayalı bir kuramı evrenselleştiriyor. n Kadınların cinsiyet kimliklerinin hızlı dönüşümünü açıklayabilecek herhangi bir şey söylemiyor. n Kadınların ve erkeklerin psikolojik yapıları, bu kuramın söylediğinden daha fazla çelişki ve çatışma barındırır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği n Kadın ve erkek olmak ister biyolojik gerçeklerce, ister toplumsal olarak

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği n Kadın ve erkek olmak ister biyolojik gerçeklerce, ister toplumsal olarak belirlensin, toplumsal cinsiyet, hiç bir durumda nötr bir kavram değildir. n Kadınlarla erkekler arasındaki fark, eşitsizliği açıklamaz. n Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin nedeni nedir?

İşlevselci yaklaşımlar n İşlevselci yaklaşımlar, cinsiyet eşitsizliğini bir sorun olarak tanımlamazlar. n Onlara göre,

İşlevselci yaklaşımlar n İşlevselci yaklaşımlar, cinsiyet eşitsizliğini bir sorun olarak tanımlamazlar. n Onlara göre, kadınlarla erkeklerin farklılığı, işlevlerinin farklılığından kaynaklanır ve biyolojik temellidir. n Talcott Parsons da, kadınların anlatımsal, erkeklerin ise araçsal roller üstlenmelerinin, dengeli bir aile hayatının temeli olduğunu söyler.

John Bowlby: Olmayan anne n Annenin yokluğu ya da yetersiz annelik durumunda, uygunsuz toplumsallaşma

John Bowlby: Olmayan anne n Annenin yokluğu ya da yetersiz annelik durumunda, uygunsuz toplumsallaşma gerçekleşir. n Bu da anti sosyal ve psikopat eğilimlerle sonuçlanabilecek, ciddi bir sorundur.

İşlevselci yaklaşımlara eleştiri n Toplumdaki görev dağılımının doğal ya da kaçınılmaz bir yanı yoktur.

İşlevselci yaklaşımlara eleştiri n Toplumdaki görev dağılımının doğal ya da kaçınılmaz bir yanı yoktur. n “duygusal kadın” ve “ekmeği kazanan erkek” rolleri, kültürel rollerdir ve farklı kültürlerde bu biçimiyle ortaya çıkmazlar. n Bu rollerin kadınlar açısından sonucu, eşitsizliğin artmasıdır.

Feminist yaklaşımlar n Cinsiyet eşitsizliğini siyasi bir sorun olarak tanımlarlar. n Hepsi bu sorunun

Feminist yaklaşımlar n Cinsiyet eşitsizliğini siyasi bir sorun olarak tanımlarlar. n Hepsi bu sorunun ortadan kaldırılmasının yolunu arar ama verdikleri yanıtlar bazen tamamen karşıt olabilir.

Özgürlükçü (Liberal) feminizm n Erkeklerle kadınlar arasındaki eşitsizlik, pek çok toplumsal kurum tarafından yeniden

Özgürlükçü (Liberal) feminizm n Erkeklerle kadınlar arasındaki eşitsizlik, pek çok toplumsal kurum tarafından yeniden üretilir: İş yerleri, okullar, medya gibi. n Bunların her birinde, kadın erkek eşitsizliğini yeniden üreten politika ve tutumları değiştirmek için mücadele etmek gerekir.

Özgürlükçü feminizm n Kadınlara eşit fırsatlar sunulması için yasal değişiklikler de dahil, siyasi bir

Özgürlükçü feminizm n Kadınlara eşit fırsatlar sunulması için yasal değişiklikler de dahil, siyasi bir mücadele gerekir.

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Sosyalist feminizm, Marx'ın çatışma kuramından hareketle geliştirilmiş olmakla birlikte,

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Sosyalist feminizm, Marx'ın çatışma kuramından hareketle geliştirilmiş olmakla birlikte, Marx'ın kendisi toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ilişkin pek az şey söylemiştir. n Sosyalist feminizm liberal feminizmi, toplumda kadın-erkek eşitliğine düşmanlık besleyen son derece güçlü çıkar ilişkileri olduğunu göremediği için eleştirmiştir.

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Sosyalist feministler hem ataerkilliği hem de kapitalizmi ortadan kaldırmayı

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Sosyalist feministler hem ataerkilliği hem de kapitalizmi ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdir. n Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin Marxçı bakış açısından bir açıklamasını vermeye çalışan kişi Marx'tan ziyade, onun dostu ve çalışma arkadaşı olan Friedrich Engels olmuştur.

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Engels, kapitalist koşullarda maddi ve ekonomik etkenlerin kadınların erkeklere

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Engels, kapitalist koşullarda maddi ve ekonomik etkenlerin kadınların erkeklere hizmet etmesinin zeminini hazırladığını, zira ataerkilliğin köklerinin (tıpkı sınıfsal baskı gibi) özel mülkiyette bulunduğunu ileri sürmüştür.

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Engels, kapitalizmin, servetin ve iktidarın az sayıdaki erkeğin elinde

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Engels, kapitalizmin, servetin ve iktidarın az sayıdaki erkeğin elinde toplanmasına neden olarak, ataerkilliği yani erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğini güçlendirdiğini savunmuştur.

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Kapitalizm, ataerkilliği kendinden önceki toplum düzenlerine göre daha fazla

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Kapitalizm, ataerkilliği kendinden önceki toplum düzenlerine göre daha fazla güçlendirir, zira eski çağlara kıyasla, artık ücretli çalışan, mülkiyet sahibi ve belli bir servetin varisi olan erkeklere iktidar bahşeden muazzam bir zenginlik yaratır.

Sosyalist ve Marxçı feminizm n İkincisi, kapitalist ekonomi, başarılı olabilmek için insanları -özellikle de

Sosyalist ve Marxçı feminizm n İkincisi, kapitalist ekonomi, başarılı olabilmek için insanları -özellikle de kadınlarıihtiyaçlarının ancak sürekli bir mal ve hizmet tüketimiyle karşılanabileceğine inandırarak, birer tüketici olarak tanımlamak zorundadır. n

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Son olarak, kapitalizm bakım ve temizlik gibi işler için

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Son olarak, kapitalizm bakım ve temizlik gibi işler için evde karşılıksız kadın emeğine bel bağlar. n Engels'e göre kapitalizm, erkekleri düşük ücretlere mahkum ederek, kadınları ise bedava çalıştırarak sömürmüştür.

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Ev işleri için ücret ödenmesi konusu birçok feministin inançlarının

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Ev işleri için ücret ödenmesi konusu birçok feministin inançlarının önemli bir bileşenidir ve “Çalışma ve Ekonomik Yaşam” başlıklı 18. Bölümde tartışılmaktadır.

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Sosyalist feministler, liberal feministlerin reformcu hedeflerini yetersiz bulmuşlardır. n

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Sosyalist feministler, liberal feministlerin reformcu hedeflerini yetersiz bulmuşlardır. n Ailenin yeniden yapılandırılması, “aile içi köleliğe” son verilmesi ve çocuk yetiştirmek için ortaklaşa yollar bulunması için çağrıda bulunmuşlardır.

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Pek çok sosyalist feminist, Marx'tan hareketle, bu hedeflere ancak

Sosyalist ve Marxçı feminizm n Pek çok sosyalist feminist, Marx'tan hareketle, bu hedeflere ancak herkesin gereksinimlerini karşılayacak şekilde tasarlanmış devlet merkezli bir ekonomiyi yaratacak sosyalist bir devrim yoluyla ulaşılabileceğini ileri sürmüştür

Köktenci (Radikal) feminizm n Toplumsal kurumların eşitsizliği yeniden üretmesi, sistematik bir nitelik gösterir. n

Köktenci (Radikal) feminizm n Toplumsal kurumların eşitsizliği yeniden üretmesi, sistematik bir nitelik gösterir. n Bu sistem, ataerkilliktir. n Toplumda kadınlara yönelik baskının birincil kaynağı ailedir. n Kadınların karşılıksız emeği, erkekler tarafından sömürülmektedir.

Nesneleştirme: ikincilleştirmenin aracı n Kadınların moda, medya ve reklamlar aracılığı ile “nesneleştirilmesi”, ikincilleştirmenin önemli

Nesneleştirme: ikincilleştirmenin aracı n Kadınların moda, medya ve reklamlar aracılığı ile “nesneleştirilmesi”, ikincilleştirmenin önemli araçlarından biridir.

n Toplumsal kurumların içindeki dönüşümler eşitsizliğin ortadan kalkmasına yetmez, ataerkil düzenin ortadan kaldırılması gerekir.

n Toplumsal kurumların içindeki dönüşümler eşitsizliğin ortadan kalkmasına yetmez, ataerkil düzenin ortadan kaldırılması gerekir.

Siyah feminizm n 1980’den sonra, siyah ve üçüncü dünyalı feministler, feminist yaklaşımların beyaz ve

Siyah feminizm n 1980’den sonra, siyah ve üçüncü dünyalı feministler, feminist yaklaşımların beyaz ve orta sınıf kadınların deneyimlerini temel aldığını söyleyerek büyük bir eleştiri dalgası başlattılar.

Ataerkillik n Ataerkillik, erkeklerin kadınlara egemen olduğu, n - onlara baskı uyguladığı, onları sömürdüğü

Ataerkillik n Ataerkillik, erkeklerin kadınlara egemen olduğu, n - onlara baskı uyguladığı, onları sömürdüğü bir toplumsal yapılar ve uygulamalar sistemidir. Bu sistemin boyutları şunlardır: Evdeki üretim ilişkileri Ücretli istihdamdaki cinsiyet ilişkileri Ataerkil devlet yapısı Şiddet Cinsellikte ataerkil ilişkiler (zorunlu heteroseksüellik ve çifte standart) Ataerkil kültür kurumları

Ataerkillik n Ataerkillik, iki düzeyde işler: - özel ve - kamusal n Ev içinde

Ataerkillik n Ataerkillik, iki düzeyde işler: - özel ve - kamusal n Ev içinde ortaya çıkan egemenlik ilişkileri, özel ataerkilliktir n Siyaset, işgücü piyasası gibi kamusal alanlarda kadınların güçsüzleştirilmeleri ise kamusal ataerkilliktir.

Toplumsal cinsiyet ilişkileri n Toplumsal cinsiyet ilişkileri, ilk olarak feministler tarafından gündeme getirildiği için,

Toplumsal cinsiyet ilişkileri n Toplumsal cinsiyet ilişkileri, ilk olarak feministler tarafından gündeme getirildiği için, öncelikle kadınların durumuna odaklanan yaklaşımlar geliştirilmiştir. n Ancak toplumsal cinsiyet ilişkileri yalnızca kadınları değil, erkekleri de etkilediği için, erkeklik çalışmaları da özellikle 1990’lardan sonra gündeme geldi.

Toplumsal cinsiyet düzeni n R. W. Connell, toplumsal cinsiyet düzenini erkekleri ve kadınları içerecek

Toplumsal cinsiyet düzeni n R. W. Connell, toplumsal cinsiyet düzenini erkekleri ve kadınları içerecek biçimde kuramsallaştırdı ve bu yaklaşım, sosyolojide çok etkili oldu. n Bu yaklaşıma göre, kadınlara ya da erkeklere bakmaktan önemlisi, cinsiyet ilişkilerine ve bu ilişkilerin sistematik yapısına odaklanmak gerekir.

Toplumsal cinsiyet düzeni n Toplumsal yaşamın üç alanında: - çalışma, - iktidar ve -

Toplumsal cinsiyet düzeni n Toplumsal yaşamın üç alanında: - çalışma, - iktidar ve - kişisel ilişkilerdeki düzenlemelerin bütünü, cinsiyet ilişkilerini ve düzenini oluşturur.

Hegemonik erkeklik/hegemonik kadınlık n Cinsiyet sisteminin ürettiği cinsiyet kimlikleri, çeşitlilik arz eder- tek bir

Hegemonik erkeklik/hegemonik kadınlık n Cinsiyet sisteminin ürettiği cinsiyet kimlikleri, çeşitlilik arz eder- tek bir kadınlık ve tek bir erkeklik yoktur. n Erkek egemenliği, bazı erkeklik kimliklerini değerli kılarken, bazılarını da ikincilleştirir. n Aynı şekilde, kadınlığın da belirli bir modeli öne çıkarılırken, farklı kadınlık biçimleri ikincilleştirilir.

Hegemonik erkeklik n İçinde yaşadığımız toplumda, heteroseksüel, evli, işi olan ve fiziksel olarak güçlü

Hegemonik erkeklik n İçinde yaşadığımız toplumda, heteroseksüel, evli, işi olan ve fiziksel olarak güçlü erkek modeli, hegemonik erkek modelidir.

Hegemonik kadınlık n Dişiliğin belirli bir biçimi, vurgulanmış dişilik, toplumumuzda öne çıkarılır. n Boyun

Hegemonik kadınlık n Dişiliğin belirli bir biçimi, vurgulanmış dişilik, toplumumuzda öne çıkarılır. n Boyun eğme, bakıp besleme ve duygudaşlığın belirlediği bu model, pek çok kadınlık deneyimini ikincilleştirir.

Eğitimin etkisi n Cinsiyet kimliklerinin oluşturulmasında eğitimin etkisini inceleyen önemli bir araştırma, 1994 yılında,

Eğitimin etkisi n Cinsiyet kimliklerinin oluşturulmasında eğitimin etkisini inceleyen önemli bir araştırma, 1994 yılında, Mairtin Mac an Ghaill tarafından yapılmıştır. n Bu araştırma, İngiliz okullarında yaratılan farklı erkeklik kimliklerini ortaya koyar.

Dönüşen erillikler n Var olan cinsiyet düzeni, toplumsal değişimler karşısında sarsılmakta ve “erillik bunalımı”

Dönüşen erillikler n Var olan cinsiyet düzeni, toplumsal değişimler karşısında sarsılmakta ve “erillik bunalımı” diyebileceğimiz bir soruna yol açmaktadır. n İşsizlik, yüksek boşanma oranları ve yüksek suç oranları, kadınların bağımsızlaşması, klasik ataerkilliğin kurduğu erkek kimliğini tehdit etmektedir.

Erkekliğin yeni görünümleri n Erkekliğin bunalımının bir çıkışı “cezalandırıcı erkek” modeli, bir diğeri ise

Erkekliğin yeni görünümleri n Erkekliğin bunalımının bir çıkışı “cezalandırıcı erkek” modeli, bir diğeri ise “yeni erkek”tir.

n İlki, değişime direnmeye ve bunun için şiddet de dahil çeşitli yollar kullanmaya işaret

n İlki, değişime direnmeye ve bunun için şiddet de dahil çeşitli yollar kullanmaya işaret eder. İkincisi ise, daha önce ikincilleştirilmiş erkeklik modellerinin öne çıkmasını gösterir.

İnsan cinselliği n Toplumsal cinsiyet modellerindeki değişime benzer biçimde, cinsellik anlayışlarında da hızlı bir

İnsan cinselliği n Toplumsal cinsiyet modellerindeki değişime benzer biçimde, cinsellik anlayışlarında da hızlı bir değişim gerçekleşmektedir. n Geleneksel toplumlardaki üreme/cinsellik bağlantısı, eskisi kadar sıkı bir biçimde yaşanmamakta, farklı cinsellikler kendilerine alan açmaktadırlar.

Cinsel davranış ve kültür n Cinsellik, insan türü için biyoloji ve üremeden ibaret bir

Cinsel davranış ve kültür n Cinsellik, insan türü için biyoloji ve üremeden ibaret bir etkinlik değildir. n Kültürün ortaya çıkışından itibaren toplumsal anlamlarla da yüklüdür. n Her toplum, belirli cinsel davranışları onaylar, çok daha fazlasını ise sapkınlık olarak etiketler ve yasaklar.

Batı kültüründe cinsellik n Batı toplumlarında “uygun” cinsel davranış normları, büyük ölçüde Hıristiyanlık tarafından

Batı kültüründe cinsellik n Batı toplumlarında “uygun” cinsel davranış normları, büyük ölçüde Hıristiyanlık tarafından oluşturulmuştur. n 19. yüzyılda, kilisenin yerini tıp almıştır (ama söyledikleri, kiliseyi aratmaz!) n 1960’lardan sonra Batı toplumlarında cinsel davranışların eskiye göre daha özgür olduğu söylenebilir.

Ortadoğu toplumlarında cinsellik n Ortadoğu toplumları, Batı’dan farklı olarak İslamiyet tarafından biçimlendirilmiştir ve İslamiyet'in

Ortadoğu toplumlarında cinsellik n Ortadoğu toplumları, Batı’dan farklı olarak İslamiyet tarafından biçimlendirilmiştir ve İslamiyet'in cinselliğe yaklaşımı, Hıristiyanlığınkinden farklıdır. n Namus kodunun belirleyici gücü, kadınların cinselliğinin sıkı bir denetimine yol açar.

Kinsey Raporu n 1940’li ve 1950’li yıllarda Alfred Kinsey’in ABD’de yaptığı araştırma ve bulgularını

Kinsey Raporu n 1940’li ve 1950’li yıllarda Alfred Kinsey’in ABD’de yaptığı araştırma ve bulgularını içeren rapor, modern toplumda cinsel davranışa ilişkin çok önemli ipuçları sunar. n En önemli bulgu ise, onaylanan cinsel davranışlar ile gerçekleştirilenler arasındaki büyük farktı.

Kinsey sonrası araştırmalar n 1980’lerin sonunda yine ABD’de yapılan bir araştırma, cinsel davranışlarda bazı

Kinsey sonrası araştırmalar n 1980’lerin sonunda yine ABD’de yapılan bir araştırma, cinsel davranışlarda bazı değişimlere işaret etti: daha erken başlayan cinsel etkinlik, çifte standardın hafiflemesi gibi. . . n 1994’te yapılan geniş çaplı bir başka araştırma ise, cinsel tutuculuktaki artışa işaret eder.

Eşcinsellik n Kendi cinsinden olanlara cinsel ilgi duyan bireyler, bütün toplumlarda vardır. n Ancak

Eşcinsellik n Kendi cinsinden olanlara cinsel ilgi duyan bireyler, bütün toplumlarda vardır. n Ancak eşcinselliğin bir kimlik olarak ortaya çıkışı, yenidir (19. yüzyıl) n Eşcinselliğin bir sapkınlık olarak tanımlanması da aynı döneme rastlar. n Batı ülkelerinde aşağı yukarı 30 yıl öncesine kadar eşcinsellik bir suç olarak tanımlanıyordu.

Batı kültüründe eşcinsellik n Kinsey’in araştırmasında ve daha sonra yapılan başka araştırmalarda, eşcinsel edimlerin

Batı kültüründe eşcinsellik n Kinsey’in araştırmasında ve daha sonra yapılan başka araştırmalarda, eşcinsel edimlerin büyük bir çeşitlilik gösterdiği ortaya çıkmıştır. n Geçici ilişkiler yanında güçlü eğilimler hissetse bile harekete geçmeyen bireylerin sayısının da çok olduğu gösterilmiştir. n Bu bulgular, eşcinselliğin utanç verici bulunmasının etkisini de ortaya koymaktadır.

Homofobi n Eşcinsel bireylere yönelik korku ve aşağılama, homofobi olarak adlandırılır. n Tarih boyunca,

Homofobi n Eşcinsel bireylere yönelik korku ve aşağılama, homofobi olarak adlandırılır. n Tarih boyunca, özellikle erkek eşcinsellere yönelik şiddet görülmüştür.

Eşcinsel hakları n Eşcinsellik günümüzde suç ve hastalık olarak tanımlanmamaktadır (en azından laik ve

Eşcinsel hakları n Eşcinsellik günümüzde suç ve hastalık olarak tanımlanmamaktadır (en azından laik ve demokratik ülkelerde) n Eşcinsel evlilikler, pek çok ülkede yasal kabul edilmektedir.

Fahişelik n Tarih boyunca, insan cinselliğinin önemli bir parçası, fahişelik olmuştur (en eski meslek!)

Fahişelik n Tarih boyunca, insan cinselliğinin önemli bir parçası, fahişelik olmuştur (en eski meslek!) n Günümüzde fahişelik, yoksullukla ilişkili bir meslektir. n Pek çok ülkede fahişelik suçtur ama müşteriler cezalandırılmaz

Çocuk fahişeliği n Çocuk fahişeliği, dünyanın çeşitli bölgelerindeki seks turizminin bir parçasıdır. n 1998

Çocuk fahişeliği n Çocuk fahişeliği, dünyanın çeşitli bölgelerindeki seks turizminin bir parçasıdır. n 1998 yılında yayınlanan bir raporda Güneydoğu Asya’da fuhuş sektörünün en büyük sektörlerden biri olduğu ortaya konmuştur ve bu sektörde çocuk yaştaki seks işçileri büyük bir yer tutmaktadır.